Psikoterapi deyince akla gelen ilk başlıklar genellikle öneri, karar verme, sıkıntılara çözüm bulma gibi durumlardır. İlk aklımıza gelenler de doğal olarak bizim psikoterapiyi algılama şeklimizi yansıtır. Ama tabi ki psikoterapinin ne olduğuna dair algı, asıl terapi sürecine başlayınca şekillenir. Bu yazıda da biraz bu sürecin ne olup ne olmadığı ile ilgili bilgi vermeye çalıştım.
Öncelikli olarak ne olmadığıyla başlayalım. Danışanın “Ne yapmalıyım?”, “Neyi seçmeliyim?”, “Sizce hangi yönde karar vermeliyim?”, “Öneriniz nedir?” ya da “Eşimi bu konuda ikna edin.” gibi cümle ve soruları bize güzel bir başlangıç noktası oluşturacaktır. Bazen danışanlar terapiye, terapistin kendileri için en iyi kararı vermesi, kendilerine bir yol çizebilmesi, yol göstermesi ihtiyacıyla gelebilirler. Fakat terapist/psikolog/psikoterapist, danışanın hayatı ile ilgili bir karar verebilme ya da danışan için bir yol çizebilme yetkisine sahip değildir. Bu yetki ve sorumluluğa sahip olan tek kişi danışanın kendisidir. Başka birisi sizin hayatınız için bir yol çiziyorsa, kendi hayatınızı yaşamakta ve kendi kararlarınızı vermekte zorlandığınız anlamına gelebilir. Öneri vermek de aynı kategoriye girer. Fakat bazı terapi yaklaşımlarında danışana seçenekler sunulabilir ve danışan bu seçeneklerden birini yine kendisi seçer. Burada da seçim yapma sorumluluğu ve kararının kazanım ve götürülerini yaşama ve karşılama sorumluluğu danışana aittir.
Bu durum çift ve aile terapisinde ise daha çok bir eşi bir karar konusunda ikna etme ihtiyacı ya da sadece bir eşin ya da aile üyesinin değişimini bekleme ve terapiste de onu değiştirebilecek kişi olarak bakma ihtiyacı şeklinde ortaya çıkar. Çift ve aile terapistleri/danışmanları, terapide o çiftin ya da ailenin ilişkileri ve ilişki dinamikleri ile ilgili çalışırlar. Yani bireylerden çok o bireylerin oluşturduğu ilişkiler, dinamikler ve bu ilişki sisteminde işlevsel olmayan noktalar çalışılır. Çünkü yaşanan zorluğa neden olan şey de bu dinamiklerdeki işlevsiz noktalardır. Bu açıdan bireysel terapiden farklıdır. Aynı zamanda çift ve aile terapisti/danışmanı eşlerden ya da aile üyelerinden birini bir şeye ikna edemez. Aile içinde her türlü kararı verecek yapı ailedir. Terapist bu noktada sadece kararlarının artı ve eksilerini değerlendirebilmelerinde ve kararın etkilerini çalışabilmelerinde yardımcı olur. Yani terapist karar merci değildir.
Peki, terapi bu değilse nedir? Carl Rogers’ın bir bitkiyi yapraklarından çekerek büyütemeyeceğimiz ancak büyümesinin önündeki engelleri kaldırabileceğimiz şeklindeki metaforu bize terapinin ne olduğunu aslında anlatmaktadır. Terapideki temel amaç öncelikli olarak kişinin yaşadığı zorlukları anlamaktır. Empatik dinleme, yani kişinin duygularını, yargılamadan, kabul edici bir şekilde dinlemek psikoterapi sürecinin en değerli ve yapıcı bileşenidir. Danışanın ihtiyacı olan anlaşılma, kurulan terapötik ilişki, bu ilişki ve işbirliği içerisindeki düzeltici yaşantılarla danışan yaşamında ilerlemesinin ve hayatından keyif almasının önündeki engelleri keşfetmeye başlar. Bu engeller çalışıldıkça, altında yatan duygular görüldükçe ve geçmişle bağlantıları kuruldukça karanlıkta kalan yani bilinçdışındaki yaşantı ve duygular günyüzüne çıkar ve kişinin kontrolüne geçer. Danışana öneriler sunmak ve onun hayatı ile ilgili kararlar vermek ya da belirli yaşantıları ve duyguları fark etmesi ya da harekete geçmesi için danışanı zorlamak bitkinin büyümesi için yapraklarını çekiştirmeye benzer. Hiçbir bitki bu şekilde büyümeyeceği gibi, hiç kimse de zorla harekete geçirilemez. Ve genellikle bu şekilde zorlanmalar terapide dirence (terapide danışanın değişim ve gelişimini engelleyen her türlü davranış, duygu ve yaşantıdır ve genellikle danışan direnç gösterdiğinin farkında olmaz) neden olabilir. Her danışanın gelişim ve değişim yönünde kendi süreci ve hızı vardır. Terapi ve terapistin amacı bitki örneğindeki gibi büyüme ve gelişimin önündeki engelleri kaldırmak amacıyla çalışmaktır.
Yani terapi, öneri, karar vermek ve danışanı gelişmesi, değişmesi için zorlamak değildir. Öncelikli olarak gereken, danışanın terapi sürecindeki ilerleme hızına ve gelişimine saygı duymaktır. Danışanı anlamak, empati kurmak, yaşadığı zorlukları anlamak ve çözüm yolları bulabilmesi konusunda yardımcı olmak psikoterapi denilen iki kişilik çalışma alanının olmazsa olmazlarıdır.