“Bir akşam üstü yaşlı Maud ve ben sırtımızı tatlı sakıza vererek oturmuş etrafı seyrediyorduk. Ansızın bir şeyin hareket ettiğini gördüm. Büyükanne idi. Çok uzağımızda olmayan bir yerden geçiyordu. Gizli yerimi görmemiş olduğunu tahmin ettim yoksa bir şey söylerdi.
Büyükanne odun yapraklarının arasında bir ıslıktan daha hızlı hareket edebiliyordu. Onu takip ettim, kök topluyordu. Yardım etmek için yanına gittim ve büyükanne ile bir kütüğe oturup kökleri ayırdık. Sanırım sır saklayamayacak kadar küçüktüm çünkü Büyükanne’ye yerimi anlattım. Büyükanne şaşırmadı. Ki bu beni şaşırttı.
Büyükanne bütün Çerokiler’in gizli bir yerleri olduğunu söylerdi. Kendisinin de Büyükbabanın da gizli bir yeri olduğunu anlattı. Dedi ki hiç sormamış ama Büyükbaba’nın gizli yerinin dağın tepesinde, yüksek patikada olduğuna inanıyormuş. “Sanırım…” dedi, “Birçok insanın gizli bir yeri vardır ama hiç araştırma yapmadığı için bundan emin olamaz.” Büyükanne bunun gerekli olduğunu söyledi. Ki bu da gizli bir yere sahip olduğum konusunda içimi rahatlattı.
Büyükanne herkesin iki aklı olduğunu söyledi. Akıllardan biri bedenin yaşaması için gerekli olan şeylerle ilgiliydi. Beden için nasıl barınak, yiyecek ve benzeri şeyler bulabileceğini düşünmek için bu aklı kullanmak gerekirdi. Eşleşmek ve çocuk sahibi olmak için de bu aklı kullanmak gerektiğini söyledi. Bu aklı taşıyabildiğimiz kadar taşımamız gerektiğini söyledi. Ama bu tür şeylerle hiç mi hiç ilgisi olmayan başka bir aklımız daha varmış. Dedi ki bu ruh aklıymış.
Büyükanne, beden aklını açgözlü ya da hırslı olmak için kullanır, onunla her zaman insanları kandırır ve onlardan nasıl maddi çıkar sağlayacağını düşünürsem ruh aklını bir cevizden daha büyük olmayan bir boyuta düşüreceğini söyledi.
Büyükanne dedi ki bedenin öldüğü zaman, beden aklı da onunla birlikte ölürmüş. bütün yaşamını bu şekilde geçirirsen başka her şey öldüğü zaman ruh aklı yaşadığından, bir ceviz büyüklüğüne düşürülmüş akılla kalırmışım. Sonra da “Yeniden doğduğun zaman -doğmak zorunda olduğun için- o zaman aslında hiçbir şeyi anlamayan bir ceviz akılla doğarsın,” dedi.
Sonra, “Beden aklı her şeyi ele geçirirse, bir fındık büyüklüğüne küçülebilir ve ortadan kaybolabilir. Böyle bir durumda ruhunu tamamıyla kaybedersin. Böylece ölü insan olursun,” dedi.
Büyükanne, ölü insanı kolayca tanıyabileceğini söyledi.. “Ölü insanlar…” dedi, “Bir kadına baktığın zaman pislikten başka bir şey görmezler. Ağaca baktıkları zaman kereste ve çıkardan başak bir şey görmezler; hiçbir zaman güzellik görmezler. İşte onları yürüyen ölü insanlardır.”
Büyükanne dedi ki: “Ruh aklı bütün diğer kaslar gibidir. Kullandığın zaman büyür ve güçlenir. Böyle olabilmesinin tek yolunun onu anlamak için kullanmak gerekir. Ama beden aklınla açgözlü ve benzeri olmaktan kurtulana kadar ona kapıyı açamazsın. Açtığın zaman anlayış gelişmeye başlar ve ne kadar anlamaya çalışırsan, ruh aklı o kadar büyür.”
“Doğal olarak…” dedi, “Anlayış ve sevgi aynı şeydir; insaların anlamadıkları şeyleri severmiş gibi görünmeye çalışarak çok fazla arka plana atmalarının dışında. Ki bu da yapılamaz.”
Bütün her şeyi anlamak için çalışmaya başlayacağımı hemencecik görüyordum; bir ceviz ruhsa sahip olmayı kimse istemezdi çünkü .
Büyükanne dedi ki: “Ruh aklı o kadar büyük ve güçlü olabilir ki sonunda bütün geçmiş beden yaşamların hakkında her şeyi bilir ve artık hiç mi hiç beden ölümü olmayacak bir yere gelirsin.”
Büyükanne dedi ki: “Gizli yerimden bunun nasıl çalıştığını görebilirsin. Her şeyin doğduğu (Ve her zaman bir şeyin, hatta bir fikrin bile doğduğu) baharda yaygara kopar. Bir bebeğin kan ve acıyla doğması gibi bahar fırtınaları vardır.” Büyükanne, bunun, ruhların yeniden maddi biçimlere büründüğü için kopardığı yaygara olduğunu söyledi.
Sonra yaz vardı… Bir de yaşlanma, zamanın gerisinde kalma, ruhen üşüme…gibi tuhaf ve benzersiz duyguları hissetmemizi sağlayan ‘güz’ vardı. Bazı insanlar buna eskiye özlem ve hüzün derdi. Kış… Ölen ya da ölü gibi görünen her şeyler birlikte kış…Kıştan sonra baharın doğuşu gibi yeniden hayat bulan bedenimiz…Büyükanne, Çerokiler’in bunu bildiğini ve uzun yıllar önce öğrendiklerini söyledi.
Büyükanne, gizli yerimdeki o yaşlı, tatlı sakız ağacının da bir ruhu olduğunu öğreneceğimi söyledi. İnsanlarınki gibi bir ruh değil, ağaç ruhu olduğunu…Babasının ona bu konuda her şeyi öğrettiğini söyledi.”
Küçük Ağaç'ın Eğitimi
Forrest Carter
Sf.76-79